TÜRKİYE CANIM FEDA

HTML KOD

TÜRKİYE CANIM FEDA

HTML KOD

.
   
  ELMA DİYARI KAYADİBİ....
  Evlilik Rehberi
 
                                           EVLİLİK REHBERİ
         Evlilik bilgileri, müslümanların yazdığı yazılardan değil de piyasadaki dinsizlerin yazdığı kitaplardan öğrenilirse, bunlar dini ölçülere göre hazırlanmadığı için hatta dini yıkmak hayâyı yok etmek gayesiyle yazıldığı için insan yanlış yola girmiş olur. Evlenmek isteyenler, eşlerinin dinimizin bildirdiği ahlâka önem vermelidir. Dış görünüşe aldanıp da yanlış karar vermekten sakınmalıdır. Çünkü evlilik hayatına başladıktan sonra, geri dönmek zordur ve kötü huylu kimsenin, bundan sonra düzeltilmesi de kolay değildir. Aradığımız vasıfların çoğu karşı tarafta var ise, karar vermek için yeterli sayılabilir. Lüzumundan fazla ince eleyip sık dokuyan, kendine bir türlü aday beğenemeyen, kolay kolay evlenemez. Müstakbel eşler birbirinde aradıkları vasıfları bulurlarsa, sonraki devreler için iyi bir başlangıç teşkil eder. Bulunması zarurî lâzım olan vasıflar yoksa , (Ben seviyorum) diyen gençlerin, bu yolda şuursuzca hareketlerle ebeveynlerini üzmeleri çok yanlıştır. Ana-babaların da, aranan vasıflar var ise sebepsiz yere meselâ maddi menfaatler yüzünden gençlerin evlenmesine mani olmamalıdır. Aşırılıktan uza durmak gerekir. Dört dörtlük bir talip bulmak zor, hatta imkânsızdır. Unutmamalı ki, kusursuz dost arayan dostsuz kalır; noksansız eş arayan eşsiz kalır. Flörtten kaçmalıdır! Flört; kız ve erkeğin arkadaşlık kurmasıdır. Gerçekte evlenecek gençlerin böyle bir arkadaşlığa asla ihtiyaçları yoktur. Dinen de caiz olmayan bu arkadaşlığın, birçok mahzurları vardır. Flörtte bir tuzak vardır. Flörtte çok defa, kız, erkek tarafından kandırıldıktan sonra terkedilir. Flört, gençlerde gafilce tecrübelere yol açar. Bu tecrübelerin çoğu, kötü bir mâcerayla sonuçlanır. Ateşe atılanın yanacağını bilmesi başka, tecrübe için kendini ateşe atması başkadır. Yılan acaba nasıl sokar diye yılanla oynanmaz. Ateşle barut bir arada durmaz. Flört, akıl-mantık hislerini altüst eder. Flörtün en mühim özelliği de, sık sık arkadaş değiştirmektir. Kızı kandırıp terkeden erkek hâin, kandırılan kız da maskara durumuna düşer. Flörtte çok defa, iffet elden gider. Namuslu müslüman bir kız için bundan büyük felâket olmaz Flörtle meydana gelen tahrîk, gençleri huzursuz, rahatsız ve saldırgan hâle getirir. Flört, birçok gençleri serseri, müsrif ve perişan hâle sokar. Flört, gençler arasında aşağılık kompleksi, kıskançlık, kin, nefret, karamsarlık, düşmanlık, anarşi ve çeşitli rûhî bunalımlar doğurur. Hattâ intiharlara sebep olur. Flört arzusu, tenhada buluşmaya dâvet eder. Sonunda, birçok gencin başı belâya girer. Flörtte iş eğlenceye dökülünce, genç erkeğin güveni sarsılır. Önce kızı zorlar, arzusuna kavuşunca da kızı ayıplar, düşük karakterli diye ona hakaret eder. Genelde bu hissî eğlencelerden sonra hep soğukluk olur. Genç erkek, kokladığı çiçekten hemen doyar, sonra başka bir renk, başka bir çiçek arar. Artık bu sahne onu avutmaz, ondaki esrar, onu çeken câzibe, bağ ve düğümler çözülmüştür. O artık başka bir câzibe, daha esrarlı bir düğüm ister, başka bir eğlenceleri kovalar. Onun için bu hususta kız ve kadın, çok hassas olmalıdır. Bunları yazdık ama , gençlere bunlar manasız gelir. Çünkü birisine gönlünü kaptıran gence verilecek nasihat, deli saçması kabul edilir. Onun için Peygamber efendimiz, (Sevgi insanı sağır ve kör eder) buyurmuştur. Sağıra ne anlatsanız duymaz. Ne bâriz olayları gösterseniz görmez. Gençlere tavsiyemiz,. sâlih ana-babanın tavsiyelerine mutlaka uymalıdır! Ana-baba, oğlunun veya kızının evleneceği kişiye, evlatlarının gözü ile bakmaz. Acı tecrübelerin verdiği firâsetle bakar. İlişki konusunda çok kimse bilgisizlikten bunalımlara düşmektedir. Bunun için önce cimânın ne olduğunu iyi bilmek gerekir. İyi bilinmez ve yanlış yapılırsa huzursuzluk zamanla artarak ailenin yıkılmasına sebep olur. Bunun için bu mahrem bilgileri doğru öğrenip tatbik etmek gerekir. Nikâhtan sonra, zifaf (gerdek) gecesi, evlilik hayatının en mühim bir dönemidir. Eşler mümkün mertebe temizliğe riâyet etmelidir. Temiz ve güzel kıyâfet, ilk gecede etkili olur. Zifaf odası tenha, emniyetli bir yerde olmalıdır. Dâmadın, evlilik tecrübesi olan, güvenilir bir sağdıcın tavsiyelerinden istifâde etmesinde mahzur yoktur. Fakat, sağdıç olmasa da olur. İlk gecede eşlerin dikkat etmeleri gereken bazı hususlar: Herşeyden önce, eşler birbirine çok samimî, nazik ve yumuşak davranmalı, sevgi ve şefkatle yakınlaşmalıdır. Erkek, eşini gerdeğe psikolojik yönden iyice hazırlamalıdır. Ona cesaret vermeli; endişelerinin yersiz olduğunu, onu da rahat bir atmosferde konuşturarak izah etmelidir. Eşini incitecek küçük davranış, hattâ imadan sakınmalıdır. Eşinin, özellikle bu gecede sevgi ve şefkat görmeye, iltifat işitmeye çok ihtiyacı olduğu bilinmelidir. Erkek aceleci ve kaba olmamalıdır. "Artık evlendik, ona istediğim gibi sahip olurum" gibi bir düşünce son derece yanlıştır. Cima, aşk oyunları sırasında meydana gelen bir olaydır. Temasa her iki tarafın da aktif şekilde katılması gerekir. Nitekim Resulullah efendimiz de bu hususa dikkat çekerek, erkeğin, eşinin haklarına da riayet etmesini istemiştir. Cinsî tatmin, kadının da hakkıdır. Genç kız da eşinin heyecan ve sevgisini paylaşmalı, kendisini ona tabiî ve fıtrî bir şekilde, isteyerek teslim etmelidir. Cimanın bir yaratılış vazifesi olduğunu düşünmeli, mânâ ve hikmetlerini hatırlamalı, sevgisine ve yaratılış özelliklerine güvenip, yersiz korku ve endişelerden sıyrılmalıdır. Düğünün stresli ve gergin ortamdan sonra eşler, uykusuz, yorgun düşebilir. Bu bakımdan cimaya çoğu zaman hazır olmazlar. Bu durumda, ilk cimanın günü tehir edilebilir. Bunun hiç mahzuru yoktur; aksine çok faydası olabilir. İlk gece, eşler için en meraklı heyecanların yaşandığı andır. Yıllar yılı beklenen, hasretle gözetlenen, genç kız ve delikanlının rüyâlarını süsleyen, sevinçli, tatlı ve heyecanlı bir zaman. Daha önce gayrı meşrû hayat yaşayan bu duygudan mahrum kalır. Damat, tebessüm ve nezâketle içeriye girmeli, geline selâm vermeli ve onu tebrik etmelidir. Moral verici sözlerle gelinin gönlü alınmalı, heyecanını yatıştırmaya çalışmalıdır. Gelin de ona güleryüzle karşılık vermeli, lüzûmsuz somurtkanlık ve çekingenlik göstermemelidir. Bu gece, iki rek'at nâfile namaz kılıp duâ edilir. Gelinin ayağı bir leğende yıkanır, odanın köşelerine serpilir. Bugünlerde kavuşmanın şükrü ve gelecek günlerin saâdeti için, Allahü teâlâya duâ edilir. Bu arada, oturup, bir müddet sohbet etmelidir. Böylece, fazla heyecan atılmaya çalışılır. Her kız, bu ilk gecede, az-çok ürkeklik ve çekingenlik gösterir, utanır, sıkılır. İlk defa bir erkekle başbaşa buluşmanın, ona açılmanın utancını hisseder. Bu hâli, gayet tabiîdir, hoş karşılanmalıdır. Erkek kızı hiç sıkmadan ve zorlamadan, samimî bir yakınlık göstermeli, ürkekliğini gidermeye çalışmalıdır. Kız konuşmaktan, ona açılmaktan çekinse bile, erkek samimi sohbet ve yakınlığı sabırla sürdürmeli, onun gönlüne yavaş yavaş girmelidir. Kızın sessizce dinlemesi ve ara sıra hafif karşılık vermesi de kâfidir. Damat, güler yüzle yaklaşmalı, gönül alıcı sözler söylemeli, iltifat etmeli, eşini kutlamalıdır. Bu tavır genç kızın heyecanının teskininde çok faydalı olur. Bütün mesele, öpüp okşayarak kızı cimaya hazır vaziyete getirmektir! İlk gecenin değişmez bir ölçü olmadığı unutulmamalıdır. İlk gece yalnızca bir başlangıçtır. İlk deneme başarısız olabilir, bu normal kabul edilmelidir. İnancı gereği kadından uzak kalan erkek, çoğu zaman kadını yakından gördüğünde, veya dokunmasıyla hemen boşalabilir. Ümitsizliğe kapılmayıp, yarım saat kadar sonra ön hazırlıktan sonra, tekrar harekete geçilir. İkinci halde ilk heyecan geçip hemen boşalma olmayacağı için ön hazırlık daha rahat şekilde yapılabilir. Bu durum çok önemlidir. Bu durumu bilip kendilerini buna göre ayarlayan eşler rahat eder. Olduydu olmadıydı endişesine kapılmaz. Çünkü bu normal bir olaydır. Birkaç saat dinlenilebilir veya ertesi güne tehir edilebilir. Böyle bir durumda genç kız da durumu kabul etmeli, anlayışla karşılamalıdır. Temas başarıyla sonuçlanınca, erkek mutluluk hislerini eşiyle paylaşmalı, ona teşekkürlerini sunmalı ve bütün bir hayat boyunca saadetlerinin devamı için duâ etmelidir. Zifaf gecesinde kızda ürkeklik ve çekingenlik görüldüğü zaman, erkek, ilk karşılaşmanın normal bir neticesi olan bu hâli hoş karşılamalı, lüzumsuz telâş ve sabırsızlık göstermemelidir. İlk geceki kabalıktan doğacak ürkeklik, incinme ve tatsızlık, daha sonra uzun müddet silinmeyen etkisini gösterir. Bunun gibi, o gecenin sabır ve nezâketinin mükâfatı da sonradan görülür. İlk olarak bir erkekle buluşmak, yıllarca barındığı âilesinden ayrılıp, yeni bir âile hayatına girmek, bir kız için elbette çok mühim bir olaydır. O anda, erkeğin geniş şefkat ve sevgi kanatlarına ihtiyacı vardır. Bir kadın, kendisiyle buluştuğu ilk erkeği asla unutmaz. Eğer kadın ilk zifaf gecesinde tatlı heyecanlar yaşamışsa, sevgi, sabır, nezâket ve geniş bir anlayışla karşılaşmışsa, o erkeğe ömür boyu minnettar kalır. Bu ilk olay, kadın için unutulmaz bir hâtıradır. Hattâ o adam o kadını sonradan terketse, hayâl kırıklığına uğratsa bile, kalbindeki o esrarlı hâtıra dâima yaşar. Gerdek gecesi, erkeklik gösterisi sanılan, "kedinin bacağını ayırmak" gibi kabalık uygun değildir. Bilhassa bu gece, erkek de çok nazik olmalıdır! "Bir kadın, on senedir kocasıyla garip bir şekilde yaşıyor Ancak ayda bir defa temasta bulunuyor ve bu temas esnâsında da kadın tamâmen soğuk davranıyor. Gerdek gecesi, kocası bu kadının kalbini kırmış. (Ne zayıfmışsın, hem de çirkinmişsin) demiş. Kadın bunu unutamamış. Kadını yaralayacak, zayıfsın, şişmansın, uzunsun, kısasın, yaşlısın, cahilsin, pasifsin gibi sözlerden uzak durmalıdır! Ön Hazırlık: Gerdek gecesinde diğer önemli husus da, ön hazırlığın gelini ürkütecek ve gönlünü soğutacak bir vaziyette olmamasıdır. Bunun için bir de, soyunma sırasında dikkatli olmak gerekir. Bir kere dâmâ, gelini kendi eliyle soymaya kalkması doğru değildir. Gelin ve dâmad, kendi kendine soyunmalıdır. Çırılçıplak soyunmak da uygun değildir. Ekseriya gelin, erkeğin karşısında ilk defa çıplak olarak görünmekten ve erkeği çıplak olarak görmekten dehşet ve sıkıntıya düşer. Soyunma sırasında, utanma duygularının korunması için, bu işin de perdelenmesi gerekir. Bunun için ya lâmba söndürülmeli veya az ışıklı gece lâmbası bulundurulmalıdır. Çıplak vücutla ortada görünmenin vereceği sıkıntıyı hesaba katmalıdır. Bu durum edebe de aykırıdır. Âişe vâlidemiz, (Ben Resulullahın edep yerini görmediğim gibi, o da benim edep yerimi görmemiştir) buyuruyor. Müslüman da bu sünnete uymaya çalışmalıdır! Bazı erkekler, zifaf gecesinde hem kendi vücutlarını teşhir eder, hem de kadını tamâmen soyarak, kaba ve hoyratça davranışlarıyla, gelini sıkıntı içinde bırakırlar. Bu çok yanlıştır. Soyunma olayında, ayakta büsbütün soyunmaya kalkışmamalı, yalnız üstteki kaba elbiseler çıkartılmalıdır. İç çamaşırları, yorgan altına girdikten sonra çıkarılmalıdır. İlk Temas: Zifaf gecesinde aşk oyunu önemlidir. Aşk oyunu nâzikâne, erkeğin gelini heyecana getirme tekniği mükemmel olduğu zaman, kadın ne kadar utangaç olursa olsun, yavaş yavaş eşine itimadı çoğalmaya ve rahatlamaya başlar. Ondan sonra teslimiyet duygusu artar, çekingenlik yerine arzu doğmaya başlar. Birçok gelini inciten ve ürküten şey, eşlerinin bu gece kaba ve anlayışsız davranmalarıdır. Henüz mahcûbiyet içinde bulunan bir gelini, evlilik hayatına yavaş yavaş alıştırılmalıdır. Dâmad, gelinde arzu uyandırma yollarını aramalı, utangaçlık hislerinden kurtulmasına yardımcı olmalıdır. Normal bir kadın, belki kocasının arzusunu tahrîk etmek için önce çekingen davranır. Aslında o, fethedilmekten hoşlanır. Fakat mukavemetin kaba bir şekilde kırılma teşebbüsünü asla hoş görmez. Bunun için güvey, nezâket, sabır ve incelik hususlarını asla gözden uzak tutmalıdır. Gelin de, hayatının belki en heyecanlı anlarını yaşayan eşinin başarısını baltalayacak davranışlardan, mümkün olduğu kadar kaçınmalıdır. Bekâretin izâlesi: Normal vasıfları taşıyan kız ve erkek için, bunun bir zorluğu olmaz. Yapılacak iş; aşk oyunlarıyla temas ortamı hazırlanır, gelin o safhaya geldikten sonra, ya'nî ilişkiyi kolaylaştırıcı kaygan sıvı gelince, üstten aşağı hafif kuvvette bir tazyikle zifaf ilişkisini tamamlanır. Böyle kaygan sıvı gelmese de, bu iş rahatça gerçekleşir. Cinsiyet organlarına bir miktar vazelin sürmek bu işi kolaylaştırır. Tahriş, acıma gibi hallerde, sonraki temaslar için 1-2 gün ara vermek iyi olur. Ama bu da şart değildir. Karşılıklı istek varsa, ertesi gün veya birkaç saat sonra temas yapılabilir. Aşırı istek acıyı hissettirmez. Zarın yırtılmasıyla gelen kan durmazsa telâşa mahal yoktur. Genç kız sırt üstü vaziyette dizlerini kaldırıp bacaklarını kasarak bitiştirirse, kanama çoğu zaman kendiliğinden durur. Nadiren de olsa durmayıp aktığı da görülür. Gerçekten de cinsî temasa her iki tarafın da ruhen ve bedenen çok iyi hazırlanmış olmaları, erkeğin eşini başarılı bir şekilde uyarması ve her ikisinin de cinsî heyecan bakımından tatminkâr bir seviyeye çıkmaları hâlinde neredeyse hiç acı duyulmaz. Aşırı heyecan, aşırı zevk ağrı hissini ortadan kaldırır. Savaşta ve kavgada yaralanma, neden sonra kan görülmesi ile anlaşılır. Bu arada, eşlerin birbirine yardımcı olması, bilhassa erkeğin çok sabırlı, anlayışlı ve şefkatli olması gerekir. Bir kadın, sevmediği bir erkekle evlenmişti. Çocukluğundan beri aldığı terbiye, cinsî ilişkinin utanılacak ve korkulacak bir iş olduğunu telkîn etmişti . Hoşlanmadığı kocasıyla zifaf gecesinde ilk defa yalnız kalınca, ruhunda büyük bir sarsıntı duymuştu. Kocası, kendisine hodbince bir ihtirasla sarılmış, hiçbir okşama ve sevme hareketi göstermeden, cinsî temasa başlamak istemişti. Bu zâlim ve sert harekete karşı koymuş, fakat biraz sonra mukavemeti kırılarak, kendisini onun hayvanca arzularına terketmişti. Kocası vahşi bir istekle ve kadının inlemeleri, kıvranmaları ve gözyaşları arasında, cinsî teması temîn etmişti. Kadın bu temastan müthiş bir acı duymuştu. Evlilik müddetince birkaç defa daha vukua gelen cinsi temas esnâsında ve temastan sonra da saatlerce devam eden ağrılar çekmiş, hiçbir defasında en ufak bir zevk duymamıştı. Gerek ilk gecenin tesiriyle, gerek sonraki temasların verdiği acı dolayısıyla, genç kadının ruhunda cinsî temasa karşı müthiş bir korku ve nefret hissi yerleşmişti. Bu yüzden hayatları tahammülsüz bir hâle gelerek, evlendiklerinden altı ay sonra ayrılmışlardı. Zifaf gecesinde acı duymak korkusu, yabancı bir erkekle en mahrem buluşmanın verdiği utanma hissi ve kızlıktan kadınlığa geçiş gibi, çok mühim bir dönüm noktasında bulunuşu dolayısıyla, kadının göstereceği çekingenliği anlayışla karşılamalıdır. Onu samimiyetle kendisine alıştırdıktan ve ürkeklik hislerini teskîn ettikten sonra, nâzik ve yumuşak bir sûrette birleşmelerini temîn etmek, erkeğin vazîfesidir. Netice olarak; zifaf gecesinin ilk teması ve sonrasında, dikkatli, sabırlı ve ihtiyatlı olmalıdır. Bu hususlara dikkat edilmezse, cinsî temastan kadın, zevk yerine acı ve ızdırab duyabilir. İlk zifaf ilişkisinde, arzulanan cinsî zevkin bulunamaması olağandır. Zifaf Engelleri: Zifaf gecesi, ciddî bir engelle karşılaşıldığı zaman, ilişkinin daha sonraki gecelere tehîr edilmesi gerekir. Meselâ kızın hayız hâli devam ediyorsa, beklemeyi tercih zarureti vardır. Esâsen gerdek gecesinin, kızın hayızdan temizlendiği zamana getirilmesi gerekir. Zifaf ilişkisinin de, illâ ilk gecede tamamlanmış olması gerekmez. Sabır ve anlayışla hareket edilirse, sonraki gecelerde güçlük ve engeller ortadan kalkar. Bazı erkekler, bu gece kapıldıkları aşırı heyecan sebebiyle, geçici iktidarsızlığa düşebilirler. Gerdek gecesi böyle bir olayla karşılaşılırsa, teşebbüsü birkaç saat geciktirmek veya sonraki gecelere bırakmak gerekir. Çünkü bu durum geçici bir başarısızlıktır; bir müddet sonra heyecan ve engellerin çözülmesiyle geçer. Duruma göre birkaç saat veya birkaç gece sürebilir. Zifaf engellerinin başlıcaları: Kızın aşırı ürkekliği: Bu durum, birçok kızların öteden beri sâhib olduğu zifafın çok sıkıntılı geçeceği gibi bazı yanlış kanâatten dolayı olabileceği gibi, o gece erkeğin kaba bir "erkeklik" gösterisiyle, sabırsız, nezâketsiz ve hoyrat davranışlarından da ileri gelebilir. Erkeğin endişesi: Bazı erkeklerin, zifafta başarısız kalma endişesinin içlerinde yer etmesi, bu duygular içinde telâş ve heyecan göstermesi; ayrıca temas esnâsında "erken boşalma" hâliyle karşılaşmaları, geçici bir başarısızlık sebebi olabilir. Çeşitli etkiler: Birçok yerlerde görülen zifaf neticesini bekleme âdetlerinin, erkek üzerindeki psikolojik baskısı, zifaf mekânının elverişsiz, gürültülü ve görüntülü bir yerde oluşu, o anda kadında beklenmedik tatsız bir hâlin görülmesi, o kadına karşı duyulan sevgi, şefkat ve hürmet duygularının aşırı dereceye varması, geçici iktidarsızlık sebeplerine dâhildir. İşte bu gibi hallerle gerdekte cinsî başarısızlığa uğrayan, bunun geçici olduğunu idrâk edip, ilişkisini daha sonraki gecelere ertelemelidir. Bekâret Özellikleri: Bâkire kızın zifaf gecesinde, yanlışlıkla haksız bir muâmeleye uğramamasına dikkat etmelidir. Bazı kızların zifafında - kızlık zarının özelliğinden dolayı- zedelenme yani yırtılma olmaz, bekâret işâreti açıkça görülmez. Bu incelik bilinmezse, yanlışlıkla töhmet ve hataya düşülebilir. Böyle bir duruma meydan verilmemelidir. Bekâret hususunda kuvvetli şüphe hâsıl olup da, iffetsizlikle itham durumu ortaya çıkarsa, kadın doktoruna başvurulabilir. Sayıları, % 5 gibi az da olsa, bazı kızların ilk cinsi temasında, bekâretlerinde bir değişiklik olmadığı bilinmektedir. Bunlar daha çok "halkalı, hilâlli" kızlık hâllerinde olur. Bunlardan bir kısmı, ilk doğuma kadar bâkire kalabilir. Tabiî ki bu özelliklere sâhip olup da zifaf hâlinde zedelenme olmayan kızlıklardan, genelde beklenen kan işâreti de görülmez. İşte böyle bir durumda, bu işin inceliğini bilmeyen ve "bâkire" bir kızla evlendiği inancıyla zifafa giren bir erkek, burada beklediği işâreti göremeyince, telâş ve endişeye kapılabilir. Ortada kesin deliller olmadan, nâmuslu bir kadını "fâhişe" olarak itham etmek de, büyük günahtır. Bütün bunlar hesaba katılınca, mutlak bir işâret görülmedi diye ortalığı karıştırmak da, gerçekten lüzumsuz ve mesuliyetli bir durumdur. Ne var ki, zifafta eşini bâkire olarak bekliyen bir adam da, aradığını bulamayınca, en azından vicdânen şüpheli ve huzursuz olacaktır. Bunun sıkıntısından kurtulmak için: Ya yukarıdaki ihtimâlleri düşünerek hüsn-i zanla davranmak ve bir mesele çıkartmamak; yahut şüphe ve sıkıntıyı atmak için, gelin-dâmad arasında, özel bir kontrol ve anlaşmayla, mâkul ölçülerde neticeyi tatlıya bağlamak; veya lüzum görülürse, bir hekime gösterip işin mâhiyetini öğrenip gereğini yapmak gerekir. Bir zifaf olayı: Muâyene odamın kapısı açıldı. İçeriye, etrafına ürkek bakışlarla giren ve bana doğru yaklaşan bu delikanlı, kısa boylu, kravatsız, esnaftan olması muhtemel. Rengi, asabî insanlara has soluklukta. Yüzünde, büyük ruhî bir sıkıntının ızdırabları okunuyor. Selâm vererek gösterilen sandalyeye oturdu; hayır oturmadı, kendini âdeta bir et yığını gibi bırakıverdi. İsim ve hüviyeti müşâhede defterine kaydedildikten sonra, şikâyeti sorulduğu zaman: Karım olacak kız, son Bulgaristan göçmenlerinden, namuslu bir âilenin kızı. Epey zamandır mahallemizdeler. Her türlü hâlini inceledikten sonra,evlendik. Nihâyet zifaf gecesi geldi çattı. İşte felâket burada başlıyor doktor bey! Bir de ne göreyim? Hiçbir sıkıntı ve zorluk çekmeden, rahat rahat bir kadınla temas ediyormuşum gibi. Sanki bu anda ânî bir yıldırım çarpmışcasına deli gibi fırladım: "Sen kız değilsin, sen bir yalancısın! Söyle niçin bana bu oyunu oynadın?" diye bağırmaya başladım. Şuurumu kaybetmiştim. Onun boğazına sarılmak, sıkmak sıkmak, cansız yataktan atmak istiyordum. Ne oldu bilmiyorum. Bizde âdet olduğu üzere, zifaf kapısı arkasında bekliyen yenge ve akrabalar bulunur. Onlar odaya girip elimden kızı kurtarmışlar. Kızı geceyarısı, anasına teslim ederek kovdum. Sabahı zor ettim. İşte felâketim bu!.. Büyük bir sükûnetle dinlediğim bu gence, çok acıdım. Mutlaka kızı bana getirmesini, belki de müjdeli bir haber verebileceğimi söyledim. Söyledim ama, o çok ümidsizdi. Ayrıldı, gitti. İki saat geçmeden, sekiz kadın geldi. İçlerinde orta yaşlısı da var, ihtiyarı da. Bunlardan bir kısmı oğlan tarafı, diğerleri kız. Muâyene bekleme odasında, birbirine garez gibi öyle haşin bakıyorlardı ki... İki kişi ağlıyor; kız ve annesi. Genç güvey heyecanlı ve asabî. Kız ve erkek tarafından üçer kadını muâyene odasına aldım. Kızı muâyene edince, çocuk gibi seviniyordum. Bu mâsum çehreli kız bâkire idi. Bütün kabahat ve kusuru, bekâretinin halka hâlinde yaratılmış olmasından ibâretti. İki tarafın şâhidlerini çağırıp dedim ki: Kızlık zarı sizin zannettiğiniz gibi, tam kapalı bir perde hâlinde değildir. Bunun üzerine âdet kanının akması için, Cenâb-ı Hak tarafından açılmış, her şahsa göre şekil değiştiren açıklıklar vardır. Bütün insanlardaki bu çeşitler, 6-7 şekilde toplanabilir. İşte sizin kızınızda da halka şekli vardır. Ancak bu kız doğumda bu yırtılır. Ne kadar haksız muâmele ettiğinizi anladınız mı? Birbirlerini bir kaşık suda boğacak kadar kinli olan bu çehreler, değişivermişti; gözlerinin içi gülüyordu. Biraz sonra, bekleme salonunun kapısını açtım. Bu sahneyi hayatımda hiç unutamıyacağım. Muhteşem bir sahneydi bu... Olayı, ortada bir kere daha izah ettim. Kız, hıçkırıklar içersinde, koridorda insanlardan kaçar gibi bir hâli olan, zavallı bir annenin boynuna atılmış; anne onu bütün şefkatiyle kolları arasında sıkıyor: "Benim kızım, yavrum, çok şükür Cenâb-ı Hakk'a. Ben zâten başka bir ihtimâl vermemiştim. Ben seni çok iyi biliyordum." Diğer taraftan dâmadın annesi, oğlunun boynuna atıldı; onlar da bir âlem. Dâmadın elleri sıkılıyor, "Büyük geçmiş olsun" deniliyor. Bu esnâda, artık benim müdâhalem lâzımdı. Dâmada: Artık herşeyi öğrendin değil mi? Bu temiz kızla iftihar et, kızdan af dile. Ben bunu işitmeliyim, haydi dedim. Dâmad kıza koştu, ellerine sarıldı ve gözleri yaşlı, ondan af diledi. Kız onun boynuna atıldı, barıştılar. Görülmeye değer bir bayram havası yaşandı. Zifaf âdetleri: Her memleketin, çeşitli ve farklı özelliklerde evlenme ve zifaf âdetleri vardır. Bunların kimi normal ve zararsız, kimi anormal ve lüzumsuzdur. Yerleşmiş örf ve âdetlerin yanlış ve zararlı da olsa, tamâmen silinip atılmasının kolay olmaz. Ne var ki, akıllı insan da, kendisini bir takım bozuk ve çarpık âdetlerin esiri gibi kabûl etmeye, hayatını edeb dışı ve kaba-saba âdetlere uydurmaya mecbur değildir. Kendisini menfî ve mahzurlu âdetlerin yaşandığı bir çevrede bulanlar, imkân nisbetinde bunlardan uzak kalabilmenin veya en az zararla çıkabilmenin çâresini aramalıdır. Zifaf gecesinde, gelin ve güveyin yakınları tarafından dışarıda nöbet tutulması veya sabahleyin çarşaf kontrolü gibi tuhaf ve kaba bir âdettir. Bu bekleyişten asıl maksad, gerdek sonrası bekâret kanını müşâhede etmektir. Bazılarında ise, neticeyi ilân cinsinden silâh atma, belli bir işâret ve alâmet gösterme gibi farklı usûller vardır. Bunun doğuracağı zararlar: Gerdeğe giren eşler, o akşam heyecanlı olur. Erkek, bir kontrol durumuyla karşılaştığı zaman daha da endişe duyacak, belki bu sebeble o gece iktidarsızlık görecektir. O gece kapı bekleyenler, ilişkinin vâki olmadığını anladıkları zaman, hem dâmadın mâneviyatını kıracaklar, hem de yanlış bir kanâatın dedikodusunu yapacaklardır. Halbuki herşeyin illâ ilk gecede bitmesini beklemek, lüzûmsuz bir gayrettir, fenâ netice verebilir. Böyle bir baskı ve kontrol altındaki ilişkiden, beklenen netice alınamayınca, gelin-dâmad ve diğer akrabalar arasında, üzücü ve kırıcı olaylar ve kavgalar meydana gelebilir. Zifafta kızlığı yırtılmıyan ve bekâret işâreti açıkça görülmiyen bazı kızlar da vardır. Kızlık için mutlaka böyle bir işâret bekleyenler, bunu göremedikleri zaman yanlış hüküm verebilirler. Böylece evliliğin başında, günahsız bir kızın, "iffetsiz" olarak ilân edilmesine sebeb olurlar. Bu da nâmuslu bir kız için, gerçekten çok çirkin bir ithâm ve iftiradır. Eşler arasındaki mahrem sırların, çevreye yayılması çok mahzurludur. Bu âdetler ise, yeni evlilik ve bekâret mahremiyetinin, halk arasında yanlış ve haksız bir şekilde ifşâ edilmesine sebebiyet verir. Bunun çâresi: Zifaf gecesinin mahremiyeti, gelin-güvey arasında kalmalıdır. Şâyet gerdek sonrası, nâmus üzerinde ciddî şüpheler hâsıl olup da, erkek müşkil durumda kalırsa, ifşaatta bulunmaksızın, bu meseleden anlıyan kadınlara veya gerekirse doktora gidip, mahrem çerçeve de gerçeği öğrenebilir. Aslıda gerdekteki eşlerin, bekâret mahremiyetini müşâhede maksadıyla bir kontrola tâbi tutulması cidden ayıp ve çirkindir. İslâmî edeb ve nezâkete aykırıdır. Normal ilişkiler: İlişkilerde, başlangıç safhasının iyi hazırlanması gerekir. Bunu terketmek erkek için kabalık, kadın için eziyettir. Bunun için beş duyudan gerektiği kadar faydalanmalıdır. Görme ve duyma: İlişki öncesinde gözler malûm hisleri kamçılayıcı meşrû şeyler görmeli, duygulara kötü tesir edecek görüntülere takılmamalıdır. Meselâ bu vakit gece ise, o andaki mekânın fazla ışıklı olmaması, ışığın söndürülmüş veya -gece lâmbası gibi - azaltılmış olması uygun olur. En önemlisi, kadında veya erkekte ister giyinik ister çıplak, gözleri rahatsız edecek, az-çok bir soğukluk yapacak görüntülere yer vermemeli, görme hissini okşayıcı bir kıyâfetle görünmelidir. Kadının -dışarıya değil- kendi erkeğine karşı süslenmesi gerekir. İlişki öncesinde can sıkıcı sözler duyulmamış olmalı, münâkaşaya veya üzücü lâflara yer verilmemelidir. O anda gönül alıcı fısıldaşmalar, başbaşa tatlı bir sohbet, sevgi dolu birkaç söz faydalıdır. Koklama ve tatma: İlişki başlangıcında - misk ve lâvanta gibi - güzel kokular, zevk alan erkekler için genelde etkileyicidir. Bu inceliği bilen kadın, o anda güzel kokularla kokulanmayı da ihmâl etmez. Bedenin temizliği ve çirkin kokudan aranmış olması da kâfidir. Çünkü eşlerin temiz vücudlarından birbirine verdiği fıtrî ve tabii koku, başlıbaşına tesirli bir güce sahibedir. En çok rahatsız edici kokular, ağız kokusu ile ağır ter kokusudur. Öyleyse, vücuda fazla ter toplayan koltukaltı ve kasık bölgeleri, haftada bir tıraş edilmeli ve yıkanmalıdır. Dişler sık sık fırçalanmalı ve daha iyisi misvâklanmalıdır. Ağızda soğan sarmısak veya sigara kokusu rahatsız edici olduğundan, böyle pis kokulu bir havada ilişkiye girmekten sakınmalıdır. Dokunma ve okşama: İlişkiye hazırlanmada "aşk oyunları" denilen en tesirli oyunlar, vücudun muhtelif yerlerine tatbik edilen dokunma ve okşama işidir. Bunun için önce yeteri kadar soyunmuş olmalıdır. Üst vücuda bir iç elbisesinden başkasını bırakmamak, hattâ vaziyete göre, yatak içinde soyunmuş olmak, ilişki zevkinin ziyâdesiyle yaşanmasını sağlar. Diğer hususlarda olduğu gibi, dokunma ve okşama vazifesi, kadından çok erkeğe düşer. Son zamanlarda, sapık kimseler arasından yaygınlaşan Oral seks denilen, erkeklik uzvunu kadının ağzına alması dini açıdan çok çirkindir. Ayrıca erkeğin kadının organını öpmesi yalaması da çirkin bir harekettir. İlişki Safhası: Eşlerin ihtiyacına göre uzunca veya kısaca icra edilen başlangıç oyunlarından sonra, şehvet hislerinin iyice uyanmasıyla, kadının mahrem bölgesinde birleşmeyi kolaylaştırıcı mezi denilen sıvı çıkar. Kadın o anda cinsî his bakımından zayıf olur veya yeterince tahrîk edilmemiş bulunursa, böyle bir sıvı görülmez. Eşler, arzu ettikleri temas şeklini tercih ederler. Temas safhasında en mühim mesele, erkeğin acele etmemesidir. Sabırla idâre etmesini bilmek, erkeğe düşen önemli bir vazifedir. Eğer erkek, kadının hâlini düşünmeden sâdece kendi zevki için davranırsa, bir-iki dakika içinde zevkin sonuna geliverir. Bu durum ise, henüz uyanmış olan kadının yarı yolda terkedip, sıkıntı içinde bırakır. halde erkek, zaman zaman duraklamalar ve ihtiyatlı tavırlarıyla, sondaki "orgazm" durumuna gelmeyi geciktirmeli, bu noktada kadınla beraberliği sağlamaya çalışmalıdır. Zevkin heyecanlı zirvesi olan orgazm seviyesine varıncaya kadar devam eden temas hâli de, sâkin ve ferah bir zevk hâlinde sürüp gider. Boşalma: İlişki zevkinin zirvesine çıkıldığı zaman, erkekte ve kadında cinsî boşalma olayı yaşanır. Buna inzâl (orgazm) denir. Orgazm ânında; malûm bölgelerde saniyelik aralıklarla ve yüksek bir zevk dalgasıyla, beş-on ritmik kasılma hâlinde, tazyikli bir cereyanla şehvet sıvıları boşanır. Hemen peşinden heyecan düşmesi ve çözülme başlar, vücudu tatlı bir yorgunluk ve rahatlık kaplar. Bu en yüksek zevk heyecanı (vuslat) ise, on-onbeş sâniye gibi kısa bir zaman devam eder. Kadının orgazm hâline gelmesi, erkeğe nisbetle daha geç ve yavaş olduğundan, başlangıçta gerekli tahrîk oyunlarıyla bu zamanı hızlandırmak ve kısaltmak gerekir. Erkekle beraber kadının da tatmini (doyumu) için, orgazm devresinin hemen hemen aynı anda -veya erkekten önce-olması gerekir. Bu da hazırlanış safhasının iyi tanzîmine, devamının sabırla idâre edilmesine bağlıdır. Cinsi ilişkinin baştan sona normal bir bütün hâlinde, onbeş-yirmi dakika sürmesine ihtiyaç vardır. Bu müddet, duruma göre uzayıp kısalabilir. İnzâlden sonra erkek, hemen çekilmemeli, bir müddet daha kadınla berâber kalmalıdır. Orgazmdan sonra genel olarak erkekler, baştakine benzer bir sevgi ve ilgi göstermeyi ihmâl ederler. Kadın ise bu ândan sonra da, sevgi kucağında bir miktar daha eğlenmeyi arzular. Bu kısa bekleşmenin ihmâli, kadının canını sıkar. Mühim olan, boşalmadan sonra hemen çekilmeyip, az da olsa bir ilgi gösterilmelidir! Eşlerin tatmini: Cinsî yakınlıkta erkeğin tatmîn olmasında fazla zorluk yoktur. Birçok kadınlar, evlilik ilişkilerinde tatmîn edilmemiş, doyuma ulaşamamış durumda kalırlar. Gerçekte erkeğin cinsî başarısı ve eşini tatmîn için, fazla güçlü olmasına ihtiyacı yoktur. Erkeklik organının küçük olmasının da rolü yoktur. Biraz cinsî teknik ve normal erkeklik vasfını taşıyan, ilişkilerde gerekli faaliyet gücünü kendinde bulan her erkek, bunu başarabilir. Kadının zevk bölgesi yüzeye çok yakın olduğu için erkeklik organı normaldan küçük bile olsa, cinsi tatmine engel değildir. Evlilik hayatında pek az tatmîn olabilen, hattâ hiç olmayan kadınlar da vardır. Sık sık tatmînsiz bırakılırsa ve bilhassa iyice duygulanma safhasında temas kesilirse, kadının huzurunu kaçırır. Bu da, evlilik saâdetine zarar verir. Cinsî tatmînsizliğe mâruz kalan kadın, sinir gerginliğinin verdiği ızdırabla, çok zaman uykusuz kalır. Gittikçe erkeğiyle ilişkiden çekinmeye başlar; ona olan sevgi ve itimâdı sarsılır. Neticede sıkıntı, sinir bozukluğu ve bazı sabırsız kadınlarda ihânete yol açar. Bu durum devam ederse, evlilik hayatı tadını kaybeder. Erkeklerin pek çoğu, bu noktada gaflete düşer. Erkekleriyle geçinemeyen kadınların yüzde doksanı da, cinsî tatmîni bulamayan kadınlardır. İlişkide kadının boşalması ve tatmîni: Sık nefes, mahrem bölgede hafiften kasılmalar ve gevşeyip rahatlama gibi hâllerden belli olur. Bunlar sezilmiyorsa, onun tatmîn olmadığı bilinmelidir. Kadındaki bu hâlin en mühim sebebi erkeğin sabırsızlık ve dikkatsizliğidir. En önemli çâresi de, erkeğin ilişki tekniğini gerektiği kadar bilmesi ve dikkat etmesidir. Bu iş, evlilik hayatında zamanla kazanılan tecrübelerle gelişir. İlk safhada mükemmellik beklenmez. Orgazm olayı: En başta gelen problem budur. Bunu beceremiyen neticeye varamaz. Bunun için, damdan düşer gibi yapılan bir temas, kadın için büyük hayal kırıklığı ve tatminsizlik demektir. Birleşmede orgazma ulaşan kadın sayısı oranı hayli düşüktür. Ömründe orgazm olmamış kadın sayısı az değildir. Orgazma ulaşamamanın sebebi, ekseriyetle, psikolojik gerginliktir. Cinsî temasın başarısında psikolojik yakınlık ve hazırlığın yanı sıra, uygun yer ve zamanın da büyük önemi vardır. Kaba olmadan, tatlı bir şekilde yapılan tenbihler mutlaka tesirli olur. Sabır, güven, anlayış, sevgi, şefkat. Bunlar uzun ömürlü ve mutlu bir evliliğin önde gelen şartlarındandır. Bu arada sık sık boşalma noktasına gelebilir. Böyle durumlarda, kendisi hareketi durdurur, eşinin de durmasını, hareket etmemesini söyler ve eşi de ona yardımcı olursa, erken boşalmayı önlemek mümkün olabilir. Sakinleştikten sonra, tekrar devam ederler. Sakinleşmenin, boşalmaya geciktirmenin başka bir yolu da, zihni başka yönlere kaydırmaktır. O anda hanımı ile beraber değil de, başka yerde, başka işlerle ilgilenmeli, zihnini dağıtmaya çalışmalıdır. Mesela, yarın yapacağı işleri düşünür. Geçmişteki hoşlanmadığı olayları düşünür. Önce uyarma, sonra gerilimi sona erdirme safhalarından meydana gelen bu metodda, birbirini takip eden tenbih ve durma seansları sırasında, erkek boşalmaksızın, yani orgazma ulaşmaksızın cinsî heyecanın en üst mertebesine çıkmayı öğrenebilir. Bunu geciktirmek, tecrübeyle zamanla öğrenilir. Bu süre ne kadar uzun sürerse, o kadar iyi netice alınmış olur, o kadar faydalı olur. Bu esnada erkek boşalsa bile bu geciktirmeden dolayı organının sertliliği hemen kaybolmaz. Dolayısıyla kadın orgazm olamamış ise bu sırada o da orgazm olmuş, rahatlamış olur. Kısacası erkek kendine her ne metodla olursa olsun hakim olup, boşalmayı istediği zaman, kadının durumuna göre ayarlaması gerekir. Şu da unutulmamalıdır ki, kadının mutlaka orgazm olmasını beklemek de yanlıştır. Belirtilen şartlarda yapılan bir birleşmede kadın rahatlar. Zaten her defasında kadının orgazm olması da çok zordur. Her defasında orgazm olması kadını yıpratır. Bunun için kadın, zaten her beraberlikte bunu beklemez. Psikologlar mutlaka orgazm demenin yanlış olduğu belirtmektedir. Orgazm önemli olmakla beraber dikkatin devamlı orgazm üzerine çekmek de yanlış olur. Bu konudaki zorlama cinsi beraberliğe menfi tesir edebilir. Kısacası cinsel birleşme eşittir orgazm demek değildir. Orgazmda önemli olan bunun önemini bilip kadını bundan mahrum etmemektir. İlişki Zamanı: Aşk oyunları bir neşe, karşılıklı bir zevk ve istekle olunca, bunların verimi, zevk mahsûlleri de şen, sevimli, güzel olur. Bu zevk ânında olun çocuk, kadın-erkeğin her türlü his ve husûsiyetlerini kapar. Maddî-manevî her türlü yorgunluk, bu aşk üzerinde menfî bir tesîr yapar. Bu sebeble kadın-erkek, yorgun, hasta, üzgün iken bu zevk oyunlarından uzak kalmalıdır. Kan kaybeden, büyük bir sarsıntı geçirmekte olan kadın, bu zaman az çok rahatsız bilinmeli ve bilhassa ilişkilerden uzak kalmalıdır. Ay hâllerinde, erkekle bir araya gelmemelidir. Büyük günahlardandır. Ay hâlinde, kadının tenâsül yolları kanla dolgun, rahmin damarlarının ağzı açık, az çok bereli bir hâldedir. En titiz ve temiz olanlarda bile, bu yollarda sinsi bekleyen milyonlarca mikroplar vardır. Ay hâllerinde bunlar hemen süratle ürer, çoğalır, kuvvetlenir; fırsat kollar ve en ufak bir sebeple hemen bereli bulunan tenâsül uzuvlarına, rahim ve yumurtalıklara sarar. Bu ara vuku bulan cinsî yakınlık, mikropların her yana yayılmasına sebeb olur. Bu hâl kadını hasta eder. Devamlı olursa fazla kan boşanmalarına, bel ve kasık ağrılarına, ciddî birçok kadın rahatsızlıklarına sebeb olur. Sonra, âdet kanının kendine mahsus ağır bir kokusu vardır. Bu koku, pek temiz kadınların bile ter ve tenini kaplar. Bu kokudan kadın kendisi bile tiksinir. Bu sırada vuku bulan cinsî yakınlıkta, bu ağır koku erkeği de tiksindirir. Kadın bunları bilerek, temizliğe bu zamanda daha çok dikkat etmeli ve eş oynaşından hep uzak kalmalı, yakınlıkta bulunmamalıdır. Lohusa iken de, yakınlıkta bulunmaktan sakınmalıdır. Bu da haramdır. Zira doğum esnâsında tenâsül uzuvları, bilhassa rahim, hazne berelenir, çok defa yırtıklar husûle gelir. Bu sırada kadınla yakınlıkta bulunmak, kadını pek fena örseler. Mikropların hemen faaliyete geçmesi birçok önemli kadın hastalıklarının meydana gelmesine sebeb olur. Onun için rahim ufalmadan, kadının tenâsül uzuvları tabiî hâlini almadan kadına yanaşmamalıdır. Gebeliğin son üç haftasında ilişki kadın için zararlı olabilir. Fakat dinen günah değildir. Tekerrür Zamanı: Cinsî yakınlığın tekerrür zamanı ve miktârı şartlara göre değişik olur. Bundaki genel ölçü şudur: Kendiliğinden uyanan ve sonunda yorgunluk vermiyen, insana ferahlık ve zindelik kazandıran ilişkiler, tabiî ölçüde demektir. Hâli ve yaşı müsâid kimseler için bunun muayyen bir sınırı olmamakla beraber, aradan 4-5 gün geçmeden tekrar edilmemesi yerinde olur. Çünkü erkek, boşalttığı cinsî enerjiyi, ancak bu müddet zarfında kâfi miktâr doldurur. İlişkilerin, evli eşler için kırk yaşına kadar, ortalama haftada iki defası normal sayılırken, kırkından sonra haftada bir, ellisinden sonra iki haftada bir, altmıştan sonra ayda bir olması tabiî ölçüde sayılmaktadır. Ancak bunlar kesin ölçüler değildir; her insanın hâl ve şartlarına göre değişiklik gösterir. Kadın haklı olarak, câzib hâlleriyle erkeğine karşı cinsî arzusunu hissettirince, erkeğin onu ihmâl etmeden, yakınlıkta bulunması gerekir. Cinsi ilişkilerin fazla olması, erkeği sıkıntıya sokar. Yorgunluk, hâlsizlik ve dermansızlık yapar. Hele pek genç yaşlardan itibâren bu yoldaki aşırı faaliyetlerle yıllarca israfta bulunanlar, zamanla cinsî kudretlerini kaybedebilirler. Fazlası iyi olmadığı gibi, lüzumsuz cinsî perhiz de iyi değildir. Hâmile kadın her türlü stresten uzak durmalı ve fazla heyecanlanmamalıdır. Aşırı heyecan ve hareket, zararlı olabilir. Temas sırasında yan pozisyon tercih edilmelidir. Hazneye çok girmemelidir. Karın büyüdükçe pozisyonun şekli daha da önem kazanır. Erken Boşalma: Gerçekten bir sıkıntı kaynağıdır. Erkeklerin yarıdan çoğu, erken boşalmadan şikâyetçidir. Bu hâlin devam edip gitmesi kadın hakkında tatminsizlik ve huzursuzluk doğurur. Erken boşalmanın başlıca sebebleri; acelecilik, yanlış teknik ve heyecandır. Acelecilik: Normal olarak erkeklerde cinsî boşalma, kadından daha hızlıdır ve birkaç dakikada gerçekleşir. Bazı kadınların orgazmı da kısa zamanda gerçekleşmekle beraber, çoğunda 5-10 dakikalık zamanı alır. Eğer erkek bu noktada acele davranıp, 1-2 dakika içinde orgazm olup ilişkiyi bitirirse, kadın, henüz arzulanan zevk seviyesine yaklaşmadığı için sıkıntı olur. Bu vaziyetten kurtulmak için, erkeğin ağır davranması zarurîdir. İlk temas başladığı an, bir müddet bekleyip nefes alınır. Sonraki kısımda ise, ihtiyatlı hareketler ve yer yer duraklamalarla kendini emniyete alarak, boşalmanın geciktirilmesine çalışılır. Yanlış teknik: İlişkinin başında gerekli olan heyecanlandırma oyunları ihmâl edilirse, normal olarak kadının orgazmı gecikeceğinden, erkek elbette ki ondan önce inzâl durumuna gelecektir. Bunun için başlangıç oyunlarını gerektiği ölçüde yerine getirmek sûretiyle, aradaki mesâfeyi kapatmak mümkündür. Ayrıca erkekte idrar sıkıntısı varken temasa geçmek de, erken inzâle sebep olur. O hâlde ilişkiden önce abdest bozmak ve avret yerlerini soğuk suyla yıkamak da, inzâlin geciktirilmesinde yardımcı olur. Bir de kendini arada bir sıkmak sûretiyle, orgazmın hızlanması önlenebilir. Heyecan: Lüzumsuz telâş ve heyecan, erken inzâli kamçılar. Bu hâl, daha ziyâde zifaf gecesinde ve ilk temaslarda görülür. Merak ve heyecandan itidâlini koruyamayan erkek, erken boşalmayla o anda bir başarısızlığa düşebilir. Fakat bundan telâşlanmaya hâcet yoktur. Zifaf bahsinde belirtildiği gibi, bu olay o an için olağandır ve daha sonra normal dengesini bulacaktır. İlişkiden uzunca bir zaman uzak kalan eşler de, erken boşalmaya daha müsâid duruma gelirler. Bu yüzden erken inzâl engeline takılan erkek, bir müddet sonra ikinci bir teşebbüsle de noksanını tamamlayabilir. İnzâlden sonra bedenleri ayırmadan, bir süre daha bekleşmek de kâfi gelebilir. Bu ölçüler içinde sabır alışkanlığına devam edilirse, ilişkileri 20-30 dakikaya kadar uzatmak ve birkaç ay içinde erken boşalma sıkıntısından kurtulmak mümkündür. İktidarsızlık: Esas itibariyle, yaşı geçkin olmayan erkeklerin ereksiyon, yani organın sertleşme zorluğu çekmeleridir. Bunun bir biçimi de, ereksiyona geçme, ancak cinsel ilişkinin ortasında penisin yumuşamasıdır. Bu bozukluğun bazen penise kan iletimini düzenleyen prostat bezinden kaynaklanan fizyolojik bir temeli vardır. Ancak çoğunlukla nedeni fizyolojik değil, psikolojiktir. Bunun ölçüsü de, erkeğin, her sağlıklı erkekte görülen “sabah erken ereksiyonunda” bulunup bulunmadığıdır. Bulunabiliyorsa, iktidarsızlığın nedeni fizyolojik değil psikolojiktir. Başta kendine güvensizlik, suçluluk duygusu, eşinden bıkma gibi sebeplerle gelen, ancak çok çeşitli sebeplerin yol açabileceği iktidarsızlığın önemli bir kaynağı da alkol ve sigaradır. Öte yandan, yaşı ilerledikçe, erkeklerin penislerini hem dikelme açısı hem de ereksiyonda bulunabilme süresi, penisi sertleştiren damarların deformasyonu sonucu azalır. Erken boşalma aslında fizyolojik bir bozukluk değildir ve birçok durumda, erkek ile kadın arasındaki orgazm süresinin farkından kaynaklanan bir olgudur. Erken boşalan erkek, genellikle çok çabuk uyarılabilen ve çok hızlı bir ereksiyona sahiptir. Aşırı heyecan sonucu, daha soyunmaya bile fırsat bulamadan boşalan erkekler görülmüştür. Ancak, sahici bir bozukluk olmadığından, eşlerinin de anlayış göstermesiyle erken boşalan erkekler kendi kendilerini eğitebilirler. Burada önemli olan, aşırı uyarıcı durumlardan kaçınmak, sakin olmaya çalışmak ve cinsel birleşmeyi mümkün olduğu kadar yavaş yavaş hareketlerle gerçekleştirmektir. Cinsî istekte tutukluk, penisin sertleşmemesi veya sertleşmenin kısa sürmesi, normal bir cinsî temas devam ederken isteğin âniden kaybolması gibi iktidarsızlık hallerinin çoğu, psikolojik sebeplere dayanır. Bunun altında çoğunlukla başaramama korkusu ve yanlış saplantılar yatar. Sağlıklı ve yeterli bir cinsî eğitim alınamayışından da kaynaklanan bu korku, genç yastaki erkeklerde geçici iktidarsızlıklara meydan verebilir. Nitekim sinirli, heyecanlı, hassas ve evhamlı şahıslarda iktidarsızlık çok görülür. Bu gibi erkekler bir defa başarısız olduktan sonra, korkuları ve heyecanları iyice artar. Hattâ aşağılık kompleksine bile kapılabilirler. Çünkü her ilişkide hormonlar yeniden faaliyete geçirildiğinden, evlilik hayatında belirli ve düzenli aralıklarla devam ettiren cinsî hayat, cinsî iktidarın da uzun ömürlü olmasını sağlar. Cinsî gücü arttırmaya dönük ilâçların tesiri bir yere kadardır. Bu gibi ilâçlar da rast gele kullanılmamalı, mümkün mertebe tabiî ve fıtrî tedbirlere müracaat edilmelidir. İktidarsızlıklığın sebebleri: Uzun müddet, aşırı derecede ilişkide bulunmanın sebep olduğu fazla israf. Sinir yollarını tahrip eden ve vücudu eriten bazı yıpratıcı hastalıklar. İlmî ve fikri meseleler üzerinde, fazla çalışma sonucu hâsıl olan yorgunluğa bağlı geçici ârıza. Gebeliğe mâni olmak için, bazı erkekler tarafından kullanılan prezervatif. Tiksinmekten doğan nefret, hissi veya aşırı sevgi ve şefkat hâlinde beliren hürmet duygusu. Çeşitli sebeplerle ortaya çıkan şiddetli korku ve endişeler. Fazla duygulanma ve sinirlenmelere bağlı heyecan ve asabiyet. Yaşlanmaktan dolayı ortaya çıkan tabiî iktidarsızlık. İktidarsızlık sebepleri sâdece bunlar değildir. Ruhî ve bedenî daha başka sebepler de bahis konusudur. Meselâ gıdasızlık, vücut yorgunluğu, alkollü içkiler, sigara düşkünlüğü, keyif verici ve uyuşturucu maddeler, bazı tatsız hâtıralar, hattâ sihir de iktidarsızlık sebebidir. İktidarsızlık ârızaları -ihtiyarlık hâriç- ekseriyetle geçicidir ve hemen hemen hepsinin de çâresi vardır. Doğru teşhis konduktan sonra, tedâvisi zor değildir. Bedenî tedâvi: Bedenî ârızalar içindir. Kuvvetli gıda, muntazam uyku ve istirahat, bir müddet cinsî yakınlıktan uzak kalmak, temiz hava seyahatleri, ılık su, deniz ve kaplıca banyoları. Ayrıca cinsî arzuyu arttıran kuvvet macunları ve faydalı ilâçlar da vardır. Fakat ilâçlar son çâredir; mecbur kalmadıkça başvurmamalı, daha ziyâde tabiî gıda almalıdır! Ruhî tedâvi: Ruhî olaylardan dolayı zuhûr eden iktidarsızlığın tedâvisinde en iyi hekim, yine o şahsın kendisi sayılır. İktidarsız olduğuna iyice inanan, hakikaten öyle oluverir. Böyle bir kanâatten sıyrılınca da, bu dertten kurtulur. Bir de anlayışlı hanım, bu derdin devâsında yardımcı olabilir. İlâç ve besin takviyesi: Beslenme ve vitamin takviyesi yararlıdır. B6 ile birlikte diğer B vitaminleri, A vitamini, F vitamini, demir ihtiva eden gıda ve ilâçlar, proteince zengin gıdalar faydalıdır. Padişah macunu diye bilinen gıda ve ilâçlar genel olarak kalori bakımından zengin ve beslenme yetersizliğinden doğan ciddî problemleri bertaraf edebilecek vasıftadır. Aynı şekilde bal, pekmez, helva gibi besinler de faydalı olur. Burada dikkat edilmesi gereken bazı hususlar şunlardır: Beslenmeye ve vitamin eksikliklerine dikkat edilmelidir. Psikolojik faktörlerin rolünü düşünerek, asabî gerginlik, endişe ve korkulardan uzak durulmalıdır. Aşırı ve ihtiraslı çocuk isteğinin dahi geçici kısırlık sebebi olabileceği bilinmelidir. Bilhassa genç kızlar ve kadınlar taş ve rutubetli zeminlerde çalışmamalı, oturmamalı, ayaklar başta olmak üzere vücutlarını soğuktan korumalıdır. Banyo, deniz, kaplıca sonrasında ıslak dolaşmamalı, hemen kurulanmalıdır. Âdet zamanlarında denize, havuza, kaplıcaya girmemeli, bugünlerde temizliğe âzamî dikkat etmelidir. İçi su dolu küvette banyo yapmamalıdır. Yağmurlu ve soğuk havalarda ayaklar sıcak tutulmalı, tercihen yün çorap giyilmelidir. Naylon veya sentetik iç çamaşırlarından sakınmalı, yünlü iç giysiler tercih edilmelidir. Âdet günlerinde kullanılan bez, pamuk ve petler sık sık değiştirilmelidir. Muayyen günlerde aşırı yorucu beden faaliyetlerinden kaçınmalı, istirahat etmelidir. Bazı kadınlar, cinsiyet hissi bakımından soğuk olur, ilişkilerden bir zevk almazlar. Bu durum, kadında üreme uzuvlarının olgunlaşmaması, erkeğin, ilişkilerde kabalık gösterip kadını hırpalaması, onun cinsî hayatta devamlı tatmînsiz bırakılması gibi çeşitli sebeplerden ileri gelebilir. Bilhassa erkeğin eşine karşı samimî sevgi ve ilgisinin, bu menfî soğukluğu gidermekte mühim tesîri vardır. Bir iktidarsızlık olayı: Birçok genç endişeli ve kederli hâlet-i ruhiye içinde sordu: Doktor bey, hiç ümit yok mu? Eski kudretimi tekrar elde etmek için bir çâre bulunamaz mı? Bana cinsî iktidarını kaybettiğini söyleyerek mürâcaat eden erkek, sağlam yapılı, atletik vücutlu, 35 yaşında entellektüel gençti. Evleneli 2 yıl olmuş, ilk yıl, hiçbir iktidarsızlık alâmeti görülmemiş. Altı aydan beri kendimi iktidarsız hissetmeye başladım. Bütün tenbihlere rağmen, hafif derecede bir uyanmayı müteakip hemen inzâl oluyorum. Bu hâl, karımın âsabını bozduğu gibi, beni de son derece üzüyor. Geceleri uyuyamıyorum! Gündüzleri istekle işime devam edemiyorum. Bütün hayat neşemi kaybettim. Bu yüzden bozulan sinirlerim beni perişan ediyor. Cinsi temas hususundaki cesaretim o kadar kırıldı ki, karımla yüz yüze gelmekten çekiniyorum. Bir yatakta yatmaktan korkuyorum. Mürâcaat ettiğim doktorlar, bazı iğneler verdiler. Onları yaptırdım. Ağızdan daha birtakım ilâçlar aldım. Hiçbiri fayda vermedi. Hasta, esaslı bir muâyeneye tâbi tutuldu. Uzvî bir bozukluk bulunamadı. İktidarsızlığa sebep olan organik sebeplerden hiçbiri sizde mevcut değil. Hiçbir uzvî kusur müşâhede edilmediğine göre, bu iktidarsızlığın sebebi ruhîdir. Hastamızla böyle konuşurken, çocuğu olup olmadığını sordum. Benim bu suâlim cevapsız kaldı. Aynı suali tekrar ettiğim zaman, uzuncu bir sükûttan sonra tereddütle, olmadığını söyledi. Bu sükût ve tereddüt beni düşündürdü. Niçin olmadı suâlimi de cevapsız kalınca, mühim bir nokta üzerinde bulunduğumu anladım. Siz mi çocuk yapmak istemediniz, yoksa istediniz de olmadı mı? Bunun hastalığımla bir irtibatı yok, diyerek sözümü başka mecraya dökmek istedi. Bence bu sükût, tereddüt ve bahsi değiştirmek isteği, mühim bir ipucu olabilirdi. Bunun için hastayı incitmeden zorladım. Şöyle anlattı: Balaylarımızda ve onu takib eden bir buçuk sene zarfında, çocuk yapmamak için ilişkilerde tedbir aldık. Evliliğimizin bu ilk senelerinde çocuk yapmak istemiyordum. Bu müddet içinde her ikimiz de tam bir tatmîn duyuyorduk. Bir akşam bir dostumuz bize ziyârete geldi. Bunların sevimli bir çocukları vardı. Her ikimiz de çocukla alâkadar olduk. Bilhassa karım, ona kaşı aşırı derecede bir sevgi gösterdi. Misafirimiz gittikten sonra, "Bizim de bir çocuğumuz olsa, ne kadar iyi olur. Artık bir çocuk yapmak zamanımız geldi" dedi. O gece ilk defa olarak kendimde bir acz hissettim. Bütün arzuma rağmen, zorla cinsî teması temîn edebildim. Müteakip gecelerde, bâriz bir iktidarsızlık içine girdim. Bu hâl, son derece asâbımı bozdu. Ve işte artık mahvolmuş bir insanım. Bu iktidarsızlığın, karısının çocuk yapma arzusunun şiddetle tezahür ettiği gece birdenbire başlamış olması, üzerinde durulacak önemli bir nokta idi. Anlattığınıza göre, karınızın çocuk yapma isteği sizde mühim bir ruhî sarsıntı yaparak bir iktidarsızlık tevlîd etmiş. Acaba hayatınızda sizi çocuktan nefret ettiren bir sebep mi var? Hayır, bilâkis çocukları çok severim. Ve benim de bir çocuğum olmasını çok isterim. O halde neden karınızın bu isteği, sizde böyle bir iktidarsızlık şeklinde tecelli etmiştir? Hastamız yine bir sükût vakfesi geçirdi. Sözüme devam ettim: Bu hususta ne düşünüyorsunuz? Gözleri, uzaklardaki bir noktaya takılmış olarak, yine uzunca bir sükûtten sonra konuştu: Ben evlenmeden on sene önce, belsoğukluğu hastalığına yakalanmıştım. Hemen tedâvi ettirdim. Tedâvi bittikten sonra doktor, benim çocuğumun olmayacağını söyledi. Bu söz, bende büyük bir tesîr yaptı. Başka bir doktora gittim. Bu da muâyene yaptıktan sonra, meninin içindeki hayvancıkların büyük bir kısmının cansız olduğunu ve çocuk yapma kabiliyetimin, hemen hemen kaybolduğunu söyledi. Bu teşhîs beni son derece üzdüyse de, bir müddet sonra buna alıştım. Gençtim. Belki bir gün menimin çocuk yapma kabiliyetini kazanabileceğini düşünerek, bu olayı unuttum. Başka bir kusurum yoktu. İktidarım yerindeydi. Fakat kısırlık kusuru dolayısıyla, emsâlim arasında daha dün bir mevkide bulunduğum düşüncesi, zaman zaman beni rahatsız ediyordu. Kendimi küçük ve âciz görmeye başladım. Bu his, evlenmek hususunda beni dâima tereddüte sevk ediyordu. Evlenmeye cesâret edemiyordum. Şimdiki karımla evlendim. Evlendikten sonra, bir müddet çocuk yapmamak için karımı ikna ettim. O da uygun buldu. Lâkin bir gün, biraz önce anlattığım olay vuku buldu. Ve beni bugün gördüğünüz perişan duruma sürükledi. Mesele anlaşılmıştı. Hastaya bir meni muâyenesi yapılması lüzumu bildirilerek, selâhiyetli bir arkadaşla birlikte misroskopik muâyene yapıldı. Mikroskop altında spermlerin canlı ve hareketli şekilleri görülüyordu. Hastaya da bu hareketli mahlûklar gösterildi. Bunun, hiçbir zaman kısır bir insanda mevcud olamayacağı söylendiği zaman yüzünde büyük bir sevinç ifâdesi belirdi. Gözlerinizle gördünüz ki sizde canlı spermler mevcud. Önceki muâyene belki acele ile yapıldığından, bu hareketli şekiller görülmemiştir. O zaman çocuğunuz olmayacağı düşüncesi, ruhunuzda bir sarsıntı yapmış ve bu, zamanla şuur altınızda baskıya uğrayarak, siz de bir kompleks (aşağılık duygusu) oluşturmuş. Diğer erkekler gibi olmadığınız, kusurlu olduğunuz fikri zihninizde sâbit bir kanâat hâlinde yerleşmiş. Ve bu yüzden evlenmeyi geciktirdiğiniz gibi, karınızın çocuk yapma arzusunu söndürmeye çalışmışsınız. Nihâyet bu kompleks, o gece karınızın çocuk yapma isteği karşısında, şuurunuza bir cinsî iktidarsızlık hâlinde çıkmıştır. İktidarsızlığa sebeb olan, böyle bir şeyin sizde mevcud olmadığı anlaşıldı. Siz iktidarsız bir erkek değilsiniz. Kendisine hiçbir ilâç tavsiye etmedim. Hastayı tekrar gördüğümüzde, iktidarsızlıktan eser kalmadığını, büyük bir şükran hissiyle söyledi. Cinsiyet: Zinanın başlıca sebebinin cinsî değil, ruhî tatminsizliğin büyük önemi olduğu ortaya çıkmıştır. Öyleyse, ızdırabın kökü buradadır. İnanç zayıflığı varsa erkek sevilmediğini veya takdir edilmediğini hissettiği anda, başka bir kadın arama arzusuna kapılır. Kadın için de aynı şey doğrudur. Cinsî âmil, hemen dâima ikinci derecede rol oynar. Eğer günlük hayatında karı koca birbirine sevgi ile mukabele ederse, cinsî ilişkiler de bu sevgiyi aksettirecek ve zenginleşecektir. Şimdiye kadar keşfedilmiş olan en iyi ilişki tekniği, evlendiği insana karşı sıcak, derin bir sevgi ve bağlılık göstermektir. İlişki adabı: Her şehvetin neticesi, kalbi kararttığı ve bunalttığı hâlde, meşrû olarak yapılan cimâ [ilişki], kalbde ferahlık, ruh ve bedende sükûnet ve rahatlık temin eder. Cimâdan asıl maksad, nesil üretme gayesidir ve bundaki zevk de, böyle bir maksada binâen lütf-i İlâhî olarak verilmiştir. Âdâbına riâyet ederek cimâda bulunan eşler, bununla ibâdet sevâbı da kazanır. Nikâhlı olarak yapılan ilişkiye "cimâ" denir; nikâhsız olana "zinâ" denir. Kadının meşru mazeretsiz olarak ilişkiyi kabul etmemesi büyük günahtır. İnzâl anında meniyi "azl" etmek, yâni dışarı vermek, kadının rızâsıyla olursa mübah, ondan izinsiz yapılırsa mekruhtur. İhtiyaç olduğunda, kadın hayz halinde iken de diz ile göbek arası dışındaki yerlerinden istifâde ederek boşalmak câizdir. Bir kavle göre de, istifâde için yalnız edep yeri hariçtir. Cimâda müstehab olanlar: Cimâya Eûzü-Besmeleyle başlamalıdır. Niyeti kendini ve hanımını zinâdan korumak ve hayırlı evlat yetiştirmek olmalıdır! Cimâ başlamadan önce, kadınla kâfi miktâr oynaşmak ve kadında kuvvetli bir arzu belirdikten sonra başlamak gerekir. Böyle bir başlangıç olmadan cimâda bulunmanın, kadın için cefa olacağı hadîs-i şerifte belirtilmiştir. Cimâ ânında acele etmemeli, kadının tatmin olmasını da beklemelidir! Cimâ bitince hemen çekilmemeli, biraz daha birlikte kalmalı; kadının zevkinin ifâsı için bir miktâr daha eğlenmelidir. Cimâdan sonra tekrar ilişkide bulunmak veya uyumak için, hemen avret yerlerini yıkamalıdır. Ayrıca hemen abdest almak veya gusletmek lâzım değilse de iyi olur. Cimânın pazartesi ve cum'a geceleri olması iyidir. Diğer geceler de câizdir. Cimâda mekruh olanlar: Cimâ esnasında kıbleye ayak dönmek mekruhtur. Yorgan ve benzeri bir örtü olmadan, açık olarak çırılçıplak cimâ etmek mekruhtur. Tam cimâ hâlindeyken konuşmak, gülmek, sesi yükseltmek mekruhtur. Bu hâlin çocuk için konuşma aksaklığına sebep olacağı söylenmiştir. Bu konuşmalar, cimâ zevkini kısar ve tatsızlık doğurur. Konuşma ve fısıldaşmalar, başlangıç sırasında olmalıdır. Eşinin ve kendinin avret uzvuna bakmak mekruhtur; bunun görme noksanlığı ve unutkanlık yapacağı rivâyet edilmiştir. İhtiyaç hâlinde karı koca birbirine tepeden tırnağa bakabilir. Kamerî ayların ilk, orta ve son gecelerinde cimâ etmemelidir! Şehvetlenip haram işlemek mesela yabancı kadında şehvetle bakma tehlikesi varsa cimâ edilir. Eşler arasında geçen cinsî ilişkilerle ilgili mahrem sırların başkalarına ifşâ edilip yayılması haramdır. Cimâ âdâbı: Bazı âdâb kitablarında, cimâ vakitleriyle ilgili zamanlardan ve bu vakitlerin doğacak çocuklar üzerindeki te'sirlerinden bahsedilmiştir. Bunlar dinî bakımdan uyulması gereken bağlayıcı hükümlerden değildir. Fakat bahsedilen vakitlerin gözetilmesi zararlı olmaz, faydalı olur. Cimâ için tavsiye edilen vakitler: Pazartesi, salı, perşembe, cum'a geceleri ve gündüz öğleden önce. Tavsiye edilmeyen vakitler: 1- Hafta içinde pazar gecesi ve çarşamba gecesidir. 2- Kameri aylarının birinci, onbeşinci ve sonuncu geceleri. 3- Ramazan bayramı ve Kurban bayramı geceleri, 4- Berât gecesi; 5- Yola çıkılacak gece; 6- Gündüz öğleden sonra. Bunlar da bir tavsiyedir. Şehvetlenip haram işlemek mesela yabancı kadında şehvetle bakma tehlikesi varsa mekruh olmaz. Bilakis beraber olmak lazım olur. Güne, zamana bakılmaz. Cimâ için münâsib görülmeyen hâller: 1- Zevcenin rızâsı yoksa. 2- Abdesti sıkışıksa. 3- Fazla tok, hasta ve yorgun ise. 4- Çok soğuk ve çok sıcaksa. Cimada diğer edebleri: Kendini haramdan korumayı, helâl ile yetinmeye niyet etmeli, cima ederken şeytandan Allahü teâlâ'ya sığınıp, (Bismillâhi Allahümme cennibnâ-ş-şeytâne ve cennibi-ş-şeytâne mâ razaktenâ) demelidir. Bu durumda hâmile kalırsa, şeytan ona zarar vermez. Resûlullah efendimiz, (Cima' da Besmele söyle. Cünüblükten temizleninceye kadar sana sevab yazılır. Bu cima'da çocuğun olursa sana, bu çocuğun nefesleri sayısınca ve onun neslinin nefesleri sayısınca sevâb yazılır) buyurdu. Hanımda şehvet, istek belirinciye kadar onunla oynaşmalı. Bunda bedenin rahatlığı ve doğacak çocuğun kusursuz olması faydaları vardır. Acele etmemelidir. Hadîs-i şerîfte, (Erkek hanımı ile cima' ederken, horoz gibi, atlayıp inmesin. Kendisi rahatladığı gibi, hanımı da rahatlayıncaya kadar, karnı üzerinde kalsın) ve (Kadın rahatlamadan, sen rahatlarsan, o günün kalan kısmı, kadın için uyuşuk ve tenbellikle geçer) buyuruldu. Hayz hâlinde olan kadın, kocasının rağbetini azaltmak için, eski elbiseler giymeli. Hanıma arkadan yani dübüründün yaklaşmak büyük günahtır. Hadîs-i şerîfde (Hanımına, arkadan yaklaşan melundur) buyuruldu. Cima'dan sonra bir parça uyumalıdır. Resûlullah efendimiz Hz. Alîye, Hz. Fâtımâ ile evlendiklerinde şu tavsiyelerde bulunmuştur: -Yâ Ali! Gelin eve gelince onun ayaklarını yıka, suyunu evin her köşesine saç. Böylece Allahü teâlâ bu evden 70 türlü fakirliği çıkarır ve 70 türlü bereketi eve sokar, 70 rahmet indirir. Gelinin bereketi evin köşelerine kadar girer. Gelin cüzzâm, delilik ve diğer hastalıklardan emîn olur. Geline ilk hafta yoğurt, ayran, sirke, turşu ve ekşi yemek verme! Bunlar çocuk olmasına engel olur. Sirke yiyen kadının hayz görmesi zahmetli olur ve temizliğe uzar. Ekşi elma yemek hayz kanını keser. Bu da başka bir hastalık meydana getirir. Başka bir kadın şehvetiyle ehline yaklaşma! Perşembe günü öğleden önce hanımına yanaşırsan, hâsıl olan çocuğa şeytan, ölünceye kadar yanaşamaz. Dünyâda ve âhıretde selâmetde olur. Cum'a gecesi ve günü hanımına yaklaşırsan meydana gelecek çocuk hâfız-ı Kur'ân veyâ hatîb veya vâiz olur. Alim olup, dindarlığı ile tanınıp, meşhûr olur. Hangi gün cima uygun değildir? Cimada dikkat edilecek hususlar nelerdir? CEVAP Erzurumlu İbrahim hakkı hazretleri buyuruyor ki: Euzü besmele çekerek yatağa girmeli ve yatarken okunacak duaları okumalı. 1­ Cima eşinin rızası ile olursa çocuk akıllı, gönülsüz olursa ahmak olur. 2­ Pazar ve Çarşamba gecesi yapılan cimadan çocuk olursa, kavgacı olur. 3­ Gündüz öğleden sonra yapılan cimadan çocuk olursa, şaşı olur. 4­ Ramazan bayramı gecesi yapılan cimadan çocuk olursa, ana babasına asi olur. 5­ Kurban bayramı gecesi yapılan cimadan çocuk olursa, altı veya dört parmaklı olur. 6­ Ayakta yapılan cimadan çocuk olursa, yatağına işer. 7­ Baldızını düşünerek yapılan cimadan çocuk olursa, hünsa olur. [Erkekle kadın arası bir şey] 8­ Cima esnasında konuşursa, çocuk dilsiz, öperse sağır olur. 9­ Kadının fercine bakarsa, çocuk kör olur. 10­ Berat gecesi yapılan cimadan çocuk olursa, kötü huylu olur. 11­ Taharetsizken yapılan cimadan çocuk olursa, cimri olur. 12­ Sefere çıkacağı gece yapılan cimadan çocuk olursa, savurgan olur. 13­ Orgazma ererken, her ikisinin düşüncesinde ne şekil varsa, çocuk ona yakın olur. BOŞANMAK Boşamak için kullanılan kelimeleri erkeğin hanımına karşı söylemesi ile talâk yani boşama hâsıl olur. Boşamak için kullanılan sözler iki çeşittir: Açık sözler ve kinayeli sözler. "Sen benden boş ol", "Ben seni boşadım", gibi sözler açık sözdür. Bu sözler, şaka olarak veya şaşırarak da söylediği anda, manasını bilmese bile, boşamış olur. "Seni bıraktım, seni terk ettim" kelimeleri açık söz kabul edilir. Bir veya iki defa böyle açık sözle boşamaya, yani geri dönüşü mümkün olan boşamaya talak-ı rici denir. Ama yine de üç haktan biri gitmiş olur. Bu sözlerden herhangi biri bir defa söylendiğinde, pişman olunmuş ise, eski nikaha dönmek niyetiyle hanımının elini tutar veya öperse, tekrar nikah yapmadan iki bağ ile evliliğe devam eder. Evlilikte üç bağ vardır. Yani, boşama sözleri üç defa tekrarlanırsa, "seni boşadım, boşadım, boşadım" derse, veya "seni üç defa boşadım" derse üç bağı birden koparmış, geri dönüşü olmayacak şekilde boşamış olur. Böyle üç kere boşayınca talakı rici, talakı baine dönmüş olur. "Babanın evine git!", "Defol git!", "Cehenneme git!", "Senin kocan değilim artık", gibi, başka manalarda da kullanılan sözler kinayeli, kapalı sözlerdir. Bu sözler, boşamak niyeti ile söyleyince boşamış olur. Buna bain talak yani iddet müddeti içinde geri dönüşü olmayan kesin boşamaya denir. Bu şekilde boşamada, iddet müddeti geçip yeniden nikah yapılmadıkça bir araya gelinemez. Kayın pederine "Ben senin kızını istemem, kime ister ise varsın" demek ve hanımı gezmek için izin istediğinde, "Ben seni ip ile bağlamadım git" "İstediğin yere gidersin. Bana hanım olmazsın" veyâ "Artık ben seni istemem. "Seni boşamak istiyorum" gibi şeyler söylese, boşamak niyet etmedikçe, boşamış olmaz. "Şart olsun", "Dilediğini yap!" sözleri, boşamak manasına kullanılan yerlerde, hanımına böyle söyleyince, niyet etmese bile, bir bâin talâk olur. Hanımına, anam, kızım, kardeşim demekle boşama olmaz. Fakat şimdiden sonra kardeşim ol derse boşama olur. Kinayeli sözle boşamada, bâin talâk iddetinde, hanımının odasına giremez. Kadın süslenemez. İddet sonunda yeniden nikâh lâzımdır. Boşamada, sayı bildirilmezse bir boşama olur. Üç veya fazla sayı söylerse, üç talâk ile boşamış olur. "Bedenimdeki kıllar adedince" veyâ "Denizdeki balıklar adedince" yahut "Gökteki yıldızlar kadar" veya "üçten dokuza" deyince, yine üç boşama olur. Hanımını boşayan erkeğin akıllı ve uyanık olması lâzımdır. Sarhoşun, hastanın ve tehdit edilen kimsenin sözü ile veyâ mektubu ile, e-maili ile, faksı ile boşama geçerli olur. Bunlar kadının eline vardığı anda, boş olur. Yani kadın bu boşamayı öğrenince, haberdar olunca boşama gerçekleşmiş olur. Delinin, bunağın, baygının, uyuyanın ve hastalıkla ve kızarak dalgın olanın söylemesi ile boşama olmaz. Kızarak dalgın olmak, söylediğini bilmemek demektir. Bu da iki türlü olur: Manâsını bilmeden, kast ve arzû etmeden söyleyince,boşama olmaz. Manâsını bilerek ve isteyerek söyleyip, sonra söylediğini bilmemek, hâtırlamamaktır. Bu sözünü iki şâhid işitip, sonra söylerlerse, boşama olur. Hiç ilişki olmamış veya bir odada veya tenha bir yerde hiç beraber kalınmamış ise, bir kere boşayınca, kadın iddet beklemeden aynı gün bile, başkası ile evlenebilir. Kocasına veya başkalarına dili ile, hareketleri ile sıkıntı veren, herhangi bir farzı yapmayan, meselâ farz namazları kılmayan, fuhuş şüphe olunan kadını boşamak şart değildir müstehaptır, boşamak iyi olur. Farzı yapmayan mesela namazın farz olduğuna inandığı halde kılmayan kadını boşamamak günâh değildir. Evlilik vazîfesini yapamayan, meselâ sihir yapılmış, ilişkiden âciz olan erkeğin hanımı ayrılmak isterse, bunu boşaması vâcip olur. Hanımına başka başka üç zamânda birer kere boşarsa veya bir defa, "Üç kere boşadım" derse, geri dönüşü olmayacak şekilde nikah bozulmuş olur. Bu kadını tekrâr alabilmek için, hulle lâzım olur. (Hulle) demek, kadın başka erkekle nikâhlanıp, düğün olup, ilişki olup, o erkek de boşayıp ve bundan sonra, tekrâr iddet zamânı geçmek demektir. Ancak bundan sonra, birinci kocası ve ancak yeni bir nikâh ile tekrâr alabilir. Bu ise, bir erkek için zillettir, aşağılıktır. Allahü teâlâ, erkeklere boşamak hakkını verdi ise de, bu hakkı gelişi güzel kullanmamaları ve kadınlar, erkeklerin elinde oyuncak olmamaları için, erkeklere bu hulle zilletini yüklemiştir. Hulle korkusundan müslümân bir erkek, boşama lâfını ağzına bile alamaz. Âile arasında boşanmak lâfı, şakası olamaz. Korkutmak için şaka için de olsa boşama sözlerini hiç kullanmamalıdır. Hatta ayrılmaya karar verilse bile yine bu kelimeleri kullanmamalıdır. Daha sonra ayrılmaktan vazgeçilebilir. Yakınları ile dostları ile istişare edip ayrılmaya kesin karar verildikten sonra bir talak vermelidir. Hiçbir zaman üç talak birden vermemelidir. Zaten üç talak birden vermek günahtır. Hayat şartları insanı birçok şeye katlanmayı gerektirebilir. Olmaz denilen şey olabilir. Bir talakla boşama yapılırsa kapı tamamen kapatılmamış olur. Boşamamak bir risk getirmez; ancak boşamak hele üç talak vermek çok büyük risktir. Telafisi mümkün olmayabilir. İddet, boşanmadan sonra, kadının yeniden evlenmesi harâm olan zamandır. İlk temizlik başından, üçüncü hayzın sonuna kadar olan zamândır. Hayz görmüyorsa, talâk için üç ay, ölüm için dört ay on gündür. Hanıma karşı iyi huylu, güler yüzlü olmalı. Onun yanlış hareketlerine, akla uymayan sözlerine ve işlerine sabr etmelidir. Onunla tatlı konuşmalı. Onun seviyesine ve aklına uymalıdır. Onunla şakalaşmalı, oynamalıdır. Yemede, giyinmede, gücü yettiği kadar eli açık olmalıdır. Dinde, müslümânlıkta, kadınların bilmesi farz olan şeyleri, elbette öğretmelidir. Hanımının giyinmesinde, evden dışarı çıkmasında, çok sıkı davranmamalı ve başı boş da bırakmamalıdır. Kendini ve hanımını şüpheye, iftirâya düşürecek hâllerden sakınmağa çok önem vermelidir. Hanımını, yabancı erkeklerin bulunduğu yerlere göndermemeli, yabancıları görmesine mâni' olmalıdır. Ev işleri ile vakit geçirmesi, onun zevki olmalıdır. Ona sert davranmamalıdır. Şaka olarak da, kızgın olunca da, hiçbir zamân boşamak, ayrılmak lâfını ağza almamalı, bir defa daha evlenmek lâfı etmemelidir.
 
   
 

K A Y A D İ B İ__ K Ö Y Ü
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol